“Bu başlık çok daha doğru biçimde şöyle olmalıydı: Düşmanlarını sevindiren, Kendi özünü mağdur eden, Kendi halkına sınırsız acılar yaşatan, Çok az olan dostlarını hüzünlere boğan bir halk...
Bu, Kürd halkını tanımlayan genel bir belirleme. Şüphesiz Kürd halkının tamamını kapsamıyor ama Talabanî ailesinden bir kesimin ortaya koyduğu düşmanla iş birliği ilişkisi, bütünüyle Kürd halkını ve Kürdistan’ı kapsayan olumsuz sonuçlar yaratıyor.
Tarihte, Kürdler için “yiğit bir halk”, “kahraman bir halk”, “gözünü budaktan sakınmayan bir halk” gibi sözler kullanılır. Kürdlerin davranışları bu tür nitelemelerle dile getirilir. Kürdler, başka bir halkın, örneğin kendilerini esir eden bir halkın hizmetinde çalışıyorlarsa, savaşıyorlarsa, kendilerini ezen bir halkın kılıcını kuşanmışlarsa bu nitelemeler doğrudur ama kendileri için savaş yürütmeyi akıl etmişlerse düşmanla iş birliği içine girmek, cepheden kaçmak, düşmanı sevindirmek daha belirleyici bir tutum olmaktadır.”
İsmail Beşikci’nin 2017-2021 yılları arasında çeşitli dergiler ve internet siteleri için kaleme aldığı, büyük bir kısmı yayınlanmış makale, eleştiri ve süreç okumalarını içeren metinleri eliniz- deki kitapta Yazılar başlığıyla bir araya getirildi. Ağırlıklı olarak Kürdleri ve Kürdlerin yakın dönem mücadele pratiklerini (siyasal ve kültürel bağlamda) ve politik enstrümanlarını (DAİŞ’e karşı verilen mücadele ve Kürdlerin kendi aralarındaki örgütsel mücadelesi) merkeze alan Yazılar kitabı, Beşikci’nin bir entelektüel ve mücadele adamı olarak Kürdistan ve Türkiye’nin düşün tarihi içindeki rolünü ve bu rolle birlikte ürettiği bilgiyi, siyasi mücadele alanında nasıl kullandığını da gösteriyor. Hakikat rejimi ve entelektüel siyasi işlevi meselesinde Foucault’nun geleneksel entelektüel ile spesifik entelektüel arasında açtığı derin yarıktan beri, hakikatin ne bir bakış açısı ne de yoruma izafi olduğu, bizatihi, bizim yarattığımız değil, keşfettiğimiz bir şey olduğu yorumuyla yüzleştik. Beşikci’nin “entelektüeli” tarif ederken kullandığı sözcüklerin de önünde sonunda bir “keşif” olduğunu artık biliyoruz ve bu bilgi, hakikati üreten siyasi, ekonomik ve kurumsal rejimleri hangi terimlerle düşünmemiz gerektiğini de imliyor.