BİYOGRAFİ

İsmail Beşikci (1939- )

Bilimde doğruluğun tek ölçütünün “olgu”lar olduğu düşüncesinden hareketle, hayatını “Kürt” olgusu üzerinden, bilimsel bilginin üretilmesinin önünde engel olan “resmi ideoloji” ile hesaplaşmaya adayan İsmail Beşikci, yazdıkları nedeniyle ömrünün 17 yıl 3 ayını cezaevlerinde geçirmiş bir sosyologdur.

Cezaevi dışındaki zamanlarda biriktirdiği arşivi her gözaltı sırasında dağıtılıp, bir ara Milli Kütüphane’den yararlanması bile engellendiğinden cezaevlerini araştırma merkezleri, mahkeme salonlarını üniversite kürsüsüne dönüştüren bir sosyal bilimci olan Beşikci’nin, üniversitedeki ilk yıllarında bilim insanı/akademisyen adayı olarak ilgi duyduğu bir halk/kültüre üniversite ve siyasi çevrelerin yaklaşım biçimi, zihninde farklı ufuklar açmış ve ilk çalışmalarında ulus-devletleşme önünde bir “engel” olarak “sorun” edindiği Kürtleri daha sonra varlıkları bile inkar edilen bir halk olarak araştırma konusu edinmiştir. Bu yöndeki çalışmaların siyasal engellerle karşılaşması ve yazdıklarından dolayı üniversiteden uzaklaştırılıp yargılanması, yazarın Türkiye üniversitelerinde bilimsel bilgi üretimini kontrol eden resmi ideoloji ile tanışmasına yol açar ve bundan sonraki süreçte bu sorunun çözümlenmesine yoğunlaşır. Tüm baskılara rağmen bu süreç hala devam etmektedir.

         İsmail Beşikci 1939’da Çorum'un İskilip ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İskilip'te lise öğrenimini Çorum'da tamamladı. Burslu öğrenci olarak girdiği Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünden 1962’de mezun oldu ve aynı yıl Çorum’a maiyet memuru olarak göreve başladı. Bu görevini yaklaşık üç ay kadar sürdürdü. Bitlis ve Hakkari’de askerlik görevini tamamlayan Beşikci, 1964’te Tunceli’nin Hozat ilçesinde maiyet memurluğuna devam ettiği sırada Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde açılan sınavı kazanarak Sosyoloji asistanı olarak atandı.

         Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki öğrencilik yıllarında, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu”daki “feodal” kalıntılar olan ağalık-şeyhlik ve bu kurumların halk üzerindeki etki ve baskıları ile ilgili gazetelerde çıkan kısa haberlerden, adı geçen bölgelere duyduğu ilgi nedeniyle eline geçen ilk fırsatı değerlendirip 1961 yılında kaymakamlık stajı için Elazığ ilini seçerek, kendisi Elazığlı olan sınıf arkadaşı Güner Özmen’le birlikte iki aya yakın Elazığ ve çevresinde çalıştı. İlk kez burada Türkiye’deki resmi dil olan Türkçe’nin dışında, kendisinin de anlamadığı bir dille, yani Kürtçe konuşan insanlarla karşılaştı ve konuya ilgisi daha da arttı. Bu nedenle yedek subaylığını yapacağı yeri belirlemek üzere yapılan kurada Trabzon’u çekmesine rağmen, bir arkadaşı ile yer değiştirerek Bitlis’e gidip ilk çalışmalarına askerliği sırasında başladı ve daha sonra hazırlayacağı doktora tezi için Alikan Aşireti üyeleri ile ilişkilerini geliştirdi.

         Üniversitedeki görevine başladıktan sonra doktora tezinin alan araştırmasını yapmak üzere iki yıla yakın göçebelerin hayatını gözlemledi ve göçlerine katıldı. Bunun sonucunda Kışın Silvan Ovasında, Yazın Nemrut Yaylalarında Konaklayan Bir Göçebe Aşiretin Sosyal Organizasyonu adlı doktora tezini 1967’de sundu. Başarıyla sonuçlanan bu çalışma Doğu’da Değişim ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Alikan Aşireti) adı ile 1969’da kitap olarak basıldı. Tez çalışmasından sonra Kürt aşiretleri hakkında, şair Hasan Hüseyin Korkmazgil yönetimindeki Forum dergisinde yayınlanan makaleleri ve "Genel Sosyoloji" ile "Köy Sosyolojisi" derslerinde anlattıkları gerekçe gösterilerek, aynı bölümde Dr. Asistan olan Orhan Türkdoğan ve bazı öğrenciler tarafından, "bölücülük ve Marksist propaganda" yaptığı iddiasıyla ihbar edildi. Söz konusu ihbar mektupları doğrultusunda açılan idari soruşturmalar sonucunda; derslere girişi, yurt dışına çıkışı, kazandığı OECD bursu engellendi, araştırma olanakları kısıtlandı. 1969’da E Yayınları tarafından yayınlanan Doğu Anadolu’nun Düzeni: Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller adlı kitabın genişletilmiş ikinci baskısının bir yıl sonra yayınlanmasıyla birlikte 20 Temmuz 1970’de üniversitedeki görevine son verildi. Daha sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin açtığı sınavı kazanıp üniversiteye tekrar dönen Beşikci, yazılarından dolayı 19 Haziran 1971’de Diyarbakır-Siirt İlleri Sıkıyönetim Komutanlığı’nca Fakülte’deki kürsüsünden alınarak tutuklandı. 1961’de Kürtlerle ilk karşılaşmadan sonraki düşünsel değişimin ardından bu tutukluk, Diyarbakır Duruşmaları ve dört yıla yakın cezaevi süreci Beşikci’nin hayatının ve düşünsel sürecinin önemli dönüm noktalarından ikincisini oluşturmaktadır. Bu dönemde Beşikci yazılı ve sözlü savunmalarıyla dikkat çekti.

         1971 yılında girdiği cezaevinden 1974’te çıkarılan genel afla tahliye olan ve üniversitedeki görevine geri dönme başvurusu reddedilen Beşikci’nin, üniversiteden uzaklaştırılma ve yargılanma sürecini içeren Bilimsel Yöntem/Üniversite Özerkliği ve Demokratik Toplum İlkeleri Açısından İsmail Beşikci Davası 1 adlı kitap, Türkiye’de Cumhuriyet dönemi Kürt etno-ulusal bilincinin şekillenmesinde, yayınlarıyla önemli bir konuma sahip olan Komal Yayınları tarafından basıldı. Bunu takiben yazar, 1970'lerin sonlarında yazdığı Doğu Anadolu’nun Düzeni: Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller adlı kitabını, yargılama sürecindeki düşünsel değişimler doğrultusunda düzenleyip tekrar yayımlatmak istedi. Ancak, artık kitabın içerdiği düşüncelerin çoğu ile çeliştiğinden böyle bir çabanın sonuç veremeyeceğine karar verip söz konusu kitaba özeleştiri mahiyetinde bir önsöz yazmayı düşünürken asıl kitabın yayımlanmasından vazgeçti. Bu çalışma sonucunda 1976'da Bilim Yöntemi (Komal 1976) adında başka bir kitap ortaya çıktı. Bu kitapta bilimsel bakış açısındaki köklü değişmeyle birlikte yazarın daha sonraki araştırma konularının ana temasını da görmek mümkündür. Marksist bakış açısının etkili olduğu bu çalışmada temel olarak bilim, bilimsel düşünce yöntemi, bilim-ideoloji ilişkisi ve bu ilişkinin Türkiye’deki durumu hakkında önemli bilgiler verilmektedir.

         İlk çalışmalarında, ulus-devlet olmanın önünde engel olan, ulus olmanın gereklerini yerine getirmedikleri gibi nimetlerinden de yararlanamayan göçebe toplulukları inceleyip sorunlarını ve göçebe yaşam biçiminden kaynaklanan “olumsuzlukları” tespit etmek, göçebelerin yerleşik yaşama geçmesi için çözüm önerileri üretmek, bölgenin ekonomik ve sosyal bakımdan “geliştirilmesi” ve toplumsal bütünlüğün sağlanması için bazı planlar yapmak; bu doğrultuda, genel toplumsal yapıdan farklılık gösteren ve pek çok sorunu yaşamakla birlikte birçok soruna da neden olduğu düşünülen göçebelerin toplumsal yapısını ve değişim dinamiklerini araştırarak ülkenin genel politikalarına çözüm önerilerinde bulunmayı amaç edinen Beşikci için Bilim Yöntemi adlı kitap epistemolojik değişim açısından da önemli bir dönüm noktasıdır. Bu çalışma ile yazar bir özeleştiri yaparak Kürt örneği üzerinden “Kemalist resmi ideoloji” ile hesaplaşmaya girer.

         Yeni düşünsel sürecinin ilk ürünü olan Bilim Yöntemi çalışması doğrultusunda Türkiye’deki “somut olgu”lara yoğunlaşarak yazmaya devam eden yazarın Bilim Yöntemi: Türkiye’deki Uygulama ana konulu 7 ciltlik seriden Kürtlerin Mecburi İskanı (Komal 1977), Türk Tarih Tezi, Güneş-Dil Teorisi ve Kürt Sorunu (Komal 1978), Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Tüzüğü (1927) ve Kürt Sorunu (Komal 1979) adlı kitapları yayımlandı. Bu çalışmaları nedeniyle Eylül 1979’da başlayan tutukluluk süreci, 12 Nisan-19 Haziran 1981 arasındaki serbestlik dışında, 1987 Mayıs’ında sona erdi. Cezaevinde bulunduğu sırada İsviçre Yazarlar Sendikası Başkanı’na yazdığı mektubun cezaevi aramalarında ele geçirilmesi üzerine hakkında yeni bir dava açılıp bir cezaya daha çarptırıldı.

        1987’de serbest bırakıldıktan sonra Beşikci, Bilim Yöntemi Türkiye’deki uygulama adlı kitap dizisinin Tunceli Kanunu (1935) ve Dersim Jenosidi (Belge 1990), Orgeneral Muğlalı Olayı Otuzüç Kurşun (Belge 1991), Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Programı (1931) ve Kürt Sorunu (Belge 1991),  Kürdistan Üzerinde Emperyalist Bölüşüm Mücadelesi 1915-1925 I (Yurt Kitap-Yayın 1992), adlı çalışmalarla birlikte “Devletlerarası Sömürge Kürdistan” (Alan 1990), Bilim-Resmi İdeoloji Devlet-Demokrasi ve Kürt Sorunu (Alan 1990), Bir Aydın, Bir Örgüt ve Kürt Sorunu (Melsa 1991) gibi diğer kitapları yazıp yayımlatmayı sürdürürken Mart 1990’da tekrar tutuklandı. Bu dönemde kısa sürelerle serbest bırakılan yazar 1999’a kadar yoğun bir kovuşturma süreci yaşadı. Bu arada tüm kitaplarının Yurt Kitap-Yayın tarafından yeniden yayımlanması üzerine daha önce yargılanıp ceza aldığı kitapları nedeniyle de ikinci ve üçüncü kez yargılanıp yeni cezalara çarptırıldı.

        Bir yandan kovuşturmalara uğrayıp cezaevlerine girip çıkarken diğer yandan Yurt Kitap-yayın tarafından, Zihnimizdeki Karakolların Yıkılması (Yurt Kitap-Yayın 1991), Ortadoğu’da Devlet Terörü (Yurt Kitap-Yayın 1991), Kürt Aydını Üzerine Düşünceler (Yurt Kitap-Yayın 1991), Unesco’ya Mektup (Yurt Kitap-Yayın 1991), Başkaldırının Koşulları (Yurt Kitap-Yayın 1991), Kendini Keşfeden Ulus Kürtler (Yurt Kitap-Yayın 1993), Bilincin Yükselişi (Yurt Kitap-Yayın 1993), Kirletilen Kavramlar: Bilim, Eşitlik, Adalet (Yurt Kitap-Yayın 1994), Kirletilen Değerler: Demokrasi, Barış, Kardeşlik (Yurt Kitap-Yayın 1994) ve İşlevsizleşen Yasaklar: Düşünce Yasakları, Dolandırıcılık Yasakları (Yurt Kitap-Yayın 1994) gibi yeni çalışmalarıyla birlikte 1971 öncesi yazılarından oluşan Doğu Mitinglerinin Analizi (1967), Doğu Anadolu’da Göçebe Kürt Aşiretleri (Yurt Kitap-Yayın 1993), Kürt Toplumu Üzerine (Yurt Kitap-Yayın 1993) adlı çalışmaları ve diğer tüm kitapları tekrar yayımlandı. Bunun üzerine, 1980 öncesi Beşikci’nin yayıncısı Komal yayınları sahibi Recep Maraşlı gibi Belge Yayınları sahibi Ayşe Zarakolu ve Yurt Kitap-Yayın sahibi Ünsal Öztürk de baskılarla karşılaştılar ve kovuşturmalar sonucunda Beşikci ile beraber milyarlarca para ve ağır hapis cezasına çarptırıldılar.

         Beşikci akademik hayatının ilk dönemindeki üniversite çevrelerinde baskın bir düşünce yapısı olan modernist bakış açısıyla Kürt toplumunu incelediği 1971 öncesi yazılarından farklı olarak, yukarıda adı geçen çalışmalarda yazar resmi kaynaklar ve resmî ideolojiyi yansıtan belgeleri kullanarak “Kürt Sorunu” üzerinden “Türk resmi ideolojisi”ni çözümleyip eleştirmektedir.

        Türkiye’de cumhuriyet yönetiminin ilk yıllarından 1940’lara kadar defalarca silahlı ayaklanmaya dönüşen ve silahlı olarak bastırılıp “Doğu Sorunu” ya da “Kürt Sorunu” olarak adlandırılan süreç, uzun bir aradan sonra 1984 Ağustos’unda PKK’nin başlattığı silahlı mücadeleyle farklı bir boyut kazandı. PKK Üzerine Düşünceler: Özgürlüğün Bedeli (Melsa 1992) ve Hayali Kürdistan’ın Dirilişi (Mezopotamya Yayınları 1999) adlı kitaplar Beşikci’nin bu konuya odaklanan yazılarını içermektedirler.

        Bazı mektupları dahil hemen hemen yazdığı tüm makale ve kitapları nedeniyle hakkında dava açılan Beşikci, mahkemelerde yaptığı savunmalar nedeniyle yıllarca hapis ve para cezasına çarptırıldı. 1999 yılında “Şartlı Salıverme Yasası”yla cezaevinden çıkıncaya kadarki süreçte yaklaşık 198 yıl 5 ay ağır hapis ve milyarlarca Türk Lirası para cezasına çarptırılarak bugüne kadarki yaşamının büyük bir bölümünü karakol ve cezaevlerinde geçirdi. Bu nedenle Beşikci 1990’lardan sonra cezaevlerinde ve dışarıda zamanının önemli bir bölümünü “savunma” hazırlamakla geçirmek zorunda kalmıştır. 5 ciltlik Bilimsel Yöntem/Üniversite Özerkliği ve Demokratik Toplum İlkeleri Açısından İsmail Beşikci Davası adlı çalışma 1971 duruşmalarını konu edinmektedir. 1977-1978 yıllarında yeniden başlayan duruşmalara ilişkin belgeler ise Kürdistan Üzerinde Örgütlü Devlet Terörü ve İsmail Beşikci: Biyografi, Savunmalar, Mektuplar (Komal 1980) adlı kitapta toplanmıştır. 12 Eylül Sıkıyönetim Mahkemelerinde yapılan duruşmaların belgeleri, Zihnimizdeki Karakolların Yıkılması (Yurt Kitap-Yayın 1991) isimli kitapta toplanmıştır. 1990’lı yıllardaki mahkemelerin belgeleri de Savunmalar (Melsa-Belge 1991), Mahkemelerin Açtığı Yol (Yurt Kitap-Yayın 1993) ve Hukuksuz Adalet (Yurt Kitap-Yayın 1994), Bilincin Yükselişi (Yurt Kitap-Yayın 1993) adlı çalışmalarla okuyucuya sunulmuştur. Söz konusu kapsamlı çalışmalar, bir yazarın yargılanma sürecindeki iddianame ve savunmalarından öte Türkiye’de bilimsel düşünce ortamı ve düşünce önündeki engelleri ortaya seren bir düşünce tarihi belgeseli özelliğini de taşımaktadırlar.

         1971 sonrası çalışmalarında genel olarak Türkiye’de Cumhuriyet dönemi bilim politikası, bilim-resmî ideoloji ilişkisi, üniversite-siyaset bağlantıları ve Türkiye’deki farklı etnik gruplara yaklaşım konusunda önemli veriler sunan Beşikci’nin çalışmalarından antropolojik ilgiye en fazla konu olmuş kitabı, doktora çalışmasının ürünü olan Doğu'da Değişim ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Alikan Aşireti)’dir. Türk üniversite çevrelerince yapılmış antropolojik anlamda sistematik alan araştırmasına dayanan ilk araştırmalardan sayılabilen çalışmada; 1960’lara kadar resmi organlarca “kanun kaçakları”nı barındıran ve sosyo-ekonomik açıdan modernleşme projesine engel teşkil eden “gayri içtimai”gruplar olarak ele alınan göçebeler bilimsel ilgi ile incelenmektedir.

        Yukarıda adı geçen çalışma, yazarı tarafından sosyolojik olarak nitelenmekle birlikte, alan araştırması ve alan araştırmasının önemli bir aşaması olan katılarak gözlemin kullanımı nedeniyle antropolojik niteliği daha çok hak etmektedir. Ancak, “güvenilirlilik” kaygısıyla, katılarak gözleme dayalı alan araştırmasından elde edilen bilgiler klasik sosyolojinin nicel teknikleriyle de desteklenmeye özen gösterilmiştir. Türkiye üniversitelerinde Etnoloji ya da Sosyal-Kültürel Antropoloji’nin bağımsız bir disiplin olarak kurulmaya başlandığı 1960’lardan 1990’lara kadar, pek çok “alan araştırması” yapılmış olmakla birlikte, araştırmanın hangi aşamalardan geçtiği, bu süreçte ne tür sorunlarla karşılaşıldığı, yani bilginin nasıl elde edildiğine dair bilgiye rastlanmamaktadır. Adı geçen çalışma bu yönüyle de ilgi çekicidir. Bunun yanında, her alan araştırmasında olabileceği gibi, bu çalışmanın da kimi metodolojik sorulara neden olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Nitekim kitaptaki örnek olaylarda verilen bilgilerden yola çıkılarak, katılarak gözlem sırasındaki “nesnelliği” konusunda yazar, antropologlar tarafından eleştirilmiştir (Bu konuda bkz.: Güvenç 1971, Güvenç 1972). Kitabın 1992’deki yeni baskısına yazdığı 25 Yıl Sonra İkinci Yayımlanışa Önsöz ile yazar sözü edilen eleştirilere cevap verirken, çalışma hakkında bir özeleştiri de yapmaktadır. Yazar bu özeleştiriyi Yurt Kitap-Yayın tarafından 1992’de iki cilt olarak yeniden yayımlanan Doğu Anadolu’nun Düzeni: Sosyo-Ekonomik ve Etnik Temeller adlı kitapta da sürdürmektedir. Bununla beraber, Beşikci’nin nesnelliğine dair yazmanın doğallığı yanında, bilimsel çalışmaları nedeniyle karşılaştığı hukuki yıldırma ve akademik “körlük” konusunu görmezden gelme durumu da Türkiye’de akademik zihniyetin hanesine pek de olumlu katkılar sunmayacağı da aşikardır.

         Bilimsel merakla sorunsallaştırılmış herhangi bir konunun veya olgunun araştırmacının tüm hayatını belirlemesine çok önemli bir örnek olan İsmail Beşikçi’nin, üniversite öğrenciliğinden bugüne çalışmalarına ve bu çalışmalardan dolayı karşılaştığı baskılara bakıldığında; Türkiye’de “bilimsel bilgi üretme süreci”nin daha iyi anlaşılması için de önemli başka bir örnek olduğu görülmektedir.

         Beşikci’ye  göre “bilim özgür bir ortamda üretilebilir. Bu bakımdan demokratik bir ortamın oluşturulması, demokratik koşulların yaratılması zorunludur.” Bu bağlamda kendisi hayatını, bilimsel bilgi üretmek için özgür ortamın oluşmasının önündeki engelleri açıklamaya adamış, bedellerini en kötü koşullarda ödedi ve hala ödemektedir. Bu nedenle Beşikci olgusunu bilimsel değerler yanında ahlaki değerler açısından da irdelemek gerekmektedir. Beşikci’nin bu konudaki düşüncelerini, tutumunu, kendi ifadesiyle şu şekilde özetlemek mümkündür:

     “Bilimin en önemli koşulu özgür eleştiri kurumunun rahat bir şekilde çalışabilmesidir. Bu sadece bilimin değil, demokrasinin de temel koşuludur. Özgür eleştirinin dinamik bir şekilde işlemesi, kurumlaşması şüphesiz çok önemlidir. Eğer siz herhangi bir konuda bir görüş, bir düşünce ileri sürüyorsanız, bu konulara ilgi duyan herhangi bir kişi de sizi rahat bir şekilde eleştirebilmelidir ve eleştirilerinden dolayı hiçbir cezai yaptırımla karşılaşmamalıdır. Eğer öyleyse o toplumda, o siyasal sistemde özgür eleştiri kurumlaşmış demektir, bilim ortamı oluşmuş demektir. Bu eleştirilerden dolayı herhangi bir cezai yaptırımla karşılaşmamak, idari ve cezai tehditlerle, yaptırımlarla karşılaşmamak vazgeçilmez bir koşuldur... Tehditlerle, yaptırımlarla karşılaşıldığı zaman ne yapılacaktır? Buysa, bu tehditlere, idari ve cezai yaptırımlara karşı gösterilecek tavır ve davranışlarla çok yakından ilgili bir konudur...”

          En canlı örneğini İsmail Beşikci’nin hayatında gördüğümüz düşünce özgürlüğü önündeki engellerin günümüzde son bulduğu söylenemez. Ayrıca, bu engeller konusunda Türkiye’nin hayli zengin olduğu üzücü bir gerçektir. Ancak, düşünce özgürlüğünün geleceği bakımından bizi kötümserliğe sevk eden daha üzücü gerçekler de vardır. Düşünce özgürlüğünü kısıtlayıcı ve engelleyici yaptırımlara karşı çıkmak bir yana, “bilimsel bilgi üretme ortamı”nın yaratılması için hayatını adayan İsmail Beşikci gibi düşünürlerin ve düşüncelerinden dolayı karşılaştıkları uygulamaların Türkiye “entelektüel” camiası ve üniversite çevrelerinin çoğunluğunca görmezlikten gelinmesi gerçeği daha vahimdir. Beşikci, yaptığı çalışmaların görmezlikten gelinmesinin ve Türk/Türkiye sosyolojisini konu edinen yayınlarda kendisinden söz edilmemesini kendisine uygulanan “sükût süikastı” olarak nitelemektedir. Bu durum yazarın kendisinden çok Türkiye sosyal bilimlerinin içinde bulunduğu konum açısından da üzücüdür.

Kaynakça:

(B. Güvenç 1971, “Etnolojik ve Sosyal (Kültürel) Antropolojik Araştırmalar”, Türkiye’de Sosyal Araştırmaların Gelişmesi içinde, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayınları: 95-113; B. Güvenç 1972, İnsan ve Kültür: Antropolojiye Giriş, Ankara, Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayınları; İkibine Doğru, yıl 4, sayı 12, 18 Mart 1990: 8-12; Özgürlük Dünyası, sayı 21, Temmuz 1990: 2-5; Bir Anıt Adam: Beşikci, 1994, Ankara, Yurt Kitap-Yayın; Ismail Besikci: A Life in the Service of Truth. Germany, Kurdistan Informations-Zentrum; E. Munoz 1998, Scientists Clash with the State in Turkey: Four Case Studies, Washington, American Association For The Advancement of Science.)

Abdurrahim Özmen