Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi
Nevzat Onaran, Devletin Dahili Harbi, Koçgiri/Pontus/Trakya/Sasun/Dersim, (Kor Yayınları, Ekim 2021, İstanbul, 672 s.) kitabından sonra, Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi kitabını (x ) iki cilt halinde yeniden yayımladı. Bu iki kitap şunlar:
Osmanlı’da Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi (1914-1919), Emvâl-i Metrûkenin Tasfiyesi I, (Kor Yayınları, Kasım 2023 İstanbul, 507 s.)
Cumhuriyet’te Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi (1920-1930), Emvâl-i Metrûkenin Tasfiyesi II, ( Kor Yayınları, Kasım 2023, İstanbul, 607 s.) (xx)
İttihat ve Terakki’nin Türk imparatorluğu kurmak gibi bir düşüncesi vardı. Adriyatik Denizi’nden Orta Asya içlerine kadar bir imparatorluk olacak, burada sadece Tükler yaşayacaktı. İttihat ve Terakki, bu düşünce, bu amaç doğrultusunda çeşitli projeler geliştirdi. Rumlar, Ermeniler, Kürdler, Aleviler … bu konuda çok önemli pürüzler olarak ortaya çıkıyordu. Bu konuda İttihat ve Terakki’nin planlar şuydu: Karadeniz’deki, Ege’deki, Kapadokya’daki Rumlar, Pontuslar sürgün edilecek, mallarına el konulacaktı. Ermeniler tehcir edilecek, mallarına el konulacaktı. Kürdler Türklüğe, Aleviler Müslümanlığa asimile edilecekti. Çerkes, Laz gibi unsurlar da doğal olarak Türklüğe asimile edilecekti. Böylece imparatorluk içinde yaşayan herkes Türk olmuş olacaktı.
O dönemde, Akdeniz ve Ege kıyılarındaki, İstanbul’daki, Marmara çevresinde sanayinin çok büyük bir bölümünü Rumlar ve Ermeniler tarafından kontrol edildiği biliniyor.
İttihat ve Terakki bu projeyi yaşama geçirmek için çok çaba sarfediyordu. 1911- 1912 Balkan Savaşlarından sonra bu proje daha çok konuşulur, tartışılır oldu. İttihat ve Terakki bu projeyi bir an evvel yaşama geçirmek için fırsat kolluyordu. 1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı İttihat ve Terakki’ye aradığı bu fırsatı verdi. Balkan Savaşlarında başlayan Rum-Pontus sürgünleri savaş sürecinde daha da arttı. 1915’te Ermenilerin tehciri başladı. Ermeni tehciri soykırıma varan operasyonlarla gerçekleşti . Sürgün edilen, Rumların, tehcir edilen Ermenilerin mallarına, özellikle taşınmaz mallarına el konuldu. Bunlar Müslüman Türk tüccarı istifadesine sunuldu. Anadolu’yu, Rumlardan, Pontuslardan, Ermenilerden arındırmak için yoğun bir çaba gösterildi.
Bu mücadeleye ‘Yedi Düvele Karşı Savaş’ ‘Anti-emperyalist Mücadele’ vs. deniyor. Dönemim emperyal gücü başta Büyük Britanya’dır. Büyük Britanya’ya karşı tek kurşun sıkılmamıştır. Aksine Büyük Britanya’da büyük bir beklenti var. İngilizlerin gelmesi ve kalması da istenmektedir. Bunlardan dolayı Türk Milli Mücadelesi de Doğu’da ve Güneydoğu’da Ermenilerle, Batı’da Yunanlılarla savaş olarak gerçekleşti.
Rumlar, Ermeniler mallarını Türklere, Kürdlere satabilmişler midir? Biri-iki gün içinde zaten sürgün edilecek olanların, mallarının değerinden çok çok küçük fiyatlara satabildikleri açıktır. Eğer satabilmişlerse …
İttihat ve Terakki’nin önemli adamlarından olan Dr. Nazım’ın düşüncesi tam da bu merkezdedir. “Dr. Nazım, Avusturya’nın durumuna düşmemek ve ‘aynı dili konuşan tek bir vücut’ haline getirmek için mahalleleri İslam , Elen (Rum), Ermeni, Yahudi, diye bölerek yapılan ayrıcalıkları kökünden kazıyacaklarını ve ‘her yönden başka her milleti ezeceklerini’ ifade etti.” (Mihail Rodas, Almanya Türkiye’deki Rumları Nasıl Mahvetti? Evdokia Veriopulu Belge Yayınları, İstanbul 2011, s. 65 (bk. Nevzat Onaran, Osmanlı’da ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi, (1914-1920) s. 27
Mondros Mütarekesi’nden Sonra Neler Yaşandı?
Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı, Almanya ile birlikte yenildi. 31 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalandı. Bu yenilgiden sonra, sürgün edilen Rumlardan, tehcir edilen Ermenilerden kim kaldıysa tekrar yurtların dönüp mallarına mülklerine sahip çıkmaya başladılar. Halbuki bu mallar, çevredeki Müslüman Türk ve Kürd eşraf tarafından zaten sahiplenilmiş, yağmalanmıştı.
Kuvâ-yı Milliye Neden ve Nasıl Oluştu?
İşte Kuvâ-yı Milliye, Urfa, Antep taraflarında, Çukurova’da, Ege’de başta, bu geri dönüşleri engellemek amacıyla kuruldu. Çünkü dönebilenler, tapularını da göstererek bu malların kendilerine ait olduğunu ifade ediyorlardı.
Herkesi, Rumlardan ve Ermenilerden gasbedilen bu mallara, İttihatçı hükümetim desteğiyle ve teşvikiyle çok sıkı bir şekilde sahip çıkıyordu.
Doğan Avcıoğlu’nun Milli Kurtuluş Tarihi 1838’den 1995’e isimli eserinin birinci cildinde (Tekin Yayınevi, İstanbul 1979) bu konuda dikkate değer bilgiler var. Kitapdaki ara başlıklar bile durumu yeterince açıklıyor.
‘Türkiye’yi Yok Etme Kararıyla Gelen İngilizler Anadolu’da Büyük Bir Dost Gibi Karşılanıyor. ‘ (s. 1)
‘Fransız Gelmesin, İngiliz Kalsın’ (s. 2)
‘Ermeni’den Başka Kim Gelirse’ kabulümüzdür. (s. 9)
‘Ege’de Direniş, İngiliz’e Evet, Yunan’a Hayır’ (s. 21
‘Ege’de İngiliz Subaylarına Bağlanan Umutlar’ (s. 27)
‘Doğu’da İngilizler Kral Gibi …’ (s. 29)
‘Nurettin Paşa: İngilizlerle Dövüşülmez’ (s. 30)
Urfa-Antep taraflarına Ermeniler, Fransız üniforması giyerek geliyorlar. Bu bakımdan Fransa’ya karşı tepki var. Ama İngilizlerin Ermenilerle bu kadar içli-dışlı bir ilişkisi yok. Bu bakımdan ‘Fransa gelmesin, İngiliz Kalsın’ deniyor. Ermenilerin Urfa, Antep, Çukurova’ya ve Rumları Ege’ye dönüşüne kadar, buralarda bir direnişin olmadığı vurgulanıyor.
Hasan İzzettin Dinamo’ nun da (1900-1989) Kutsal İsyan (Milli Kurtuluş Savaşı’nın Gerçek Hikayesi) kitaplarını ilk ciltlerinde bu konularla ilgili anlatımları var.
(x) Emvâl-i Metrûke Olayı Osmanlı’da ve Cumhuriyet’de Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi, Belge Yayınları, Mayıs 2010, 606 s.
(xx) Emvâl-i Metruke sürgün edilmiş veya yerinden edilmiş Ermenilerin geride bıraktıkları mallar anlamına gelmektedir. Terkedilen mallar